7 Nisan 2016 Perşembe

Yerleşme Telaşları

Şanslı bıcırık! Geçen gün gittiğimiz kütüphanede “Make a Monster” yarışmasına küçük bir canavar yapıp katılmıştı. Üzerinde “lucky lottery” diye yazıyordu. Bizimki sanki beceri yarışması gibi ciddiye almıştı. Uyarıp bunun bir şans olduğunu önemli olan eğlenmesi gerektiğini belirtmiştim. Ertesi gün Birmingham numaralı bilinmeyen bir numara Alptekin’i aramış çok sonra farkettik. Alptekin numarayı aratınca organizasyon sorumlusu “The Old Rep” olduğunu gördük. Hayırdır derken eve gelince inboxumda Lina’nın “My Pet Monster &Me” ye bedava bilet kaldığına dair e-maili buldum. Bizimki havaya girdi bakalım cumartesi günü ilk Ingilizce tiyatro oyununa gideceğiz.
Bu aralar vaktimizin yarısından çoğu ev işlerine gidiyor. Ama Lina’yı baymamak için de az da olsa şehirde yakın yerlere gidiyoruz. Bugün ve dün Birmingham’ın ünlü simgesi Bullring’e gittik. Bizimki daha çok nerede Disney shop nerede zıpzıp oyuncak varsa pilli bebek gibi gidiyordu. Bugun bir de ilk kez kapalı bir oyun yeri deneyelim dedik ve “Teeny Weeny” adında bir yere de geldik. Bizimki koşturmaktan ve eğlenmekten sırılsıklam terledi ama ben biraz rahatsız oldum.
Neden olduğuna gelince ...Birmingham çok ama çok fazla göç almış bir şehir. Sığınmacı olarak gelip kalanlar fazlaca. Özellikle aşırı muhafazakar kesim çok fazla ve bazılarının gelirleri de çok düşük. Meğerse şehrin bu kısmının profili bu tür insanlardan oluşuyormuş. Bir ara iki kadın birbirine girdi ve kendimi Hindistan ile Nijerya karışımı bir ülkede iki yerlinin arasında kalmış gibi hissettim. Sonradan öğrendiğim kadarıyla ülkenin birçok yeri son zamanlarda aşırı göçmen (sığınmacı) almış. Bu da şehrin kültürünü biraz da olsa değiştirmiş. Hatta öyle ki iki kişiden biri yerli diğeri yabancı (hatta bazı yerlerde çok daha fazla). Kültürlerarası mozaik güzel birşey, önyargısız herhangi bir milletten ve dinden bağımsız konuşabilmek, anlaşabilmek... Fakat sanırım biraz eğitimsizlik biraz da empati yoksunluğundan dolayı bu mozaik dengesiz olabiliyor. Sanırım burada yaşadıkça bu şehri ve insanları daha iyi anlayabileceğim.

Lina'nın Birmingham Maceraları - Giriş

Çok uzun süredir yazacak şeyler vardı ama vakit yoktu. Şimdi bir seneliğine uzaklaşmışken hem sevdiklerime yaşamı anlatmak hem de ileride Lina'ya tatlı bir hatıra kalması için anı blogu tutmaya karar verdim. Çok değil üç gün evvel vardık. Eşim sağolsun evle ilgili bürokratik bir çok işi halletmişti. Ama yine de evi çocukla yaşanacak duruma getirmek bir kaç günü buldu. Hala eksikler var ama en azından rutin oluşturmaya başladık. Tabii Lina'nın okulu ve bizim işler başlayınca rutini biraz değiştirmek gerekecek.
Buraya geldiğimizden beri Lina hiç olmadığı kadar çok yoruluyor. Ankara'da da dışarı çıkardık ama burada çoğu şey ona yeni ve birçok yere yürümek durumundayız. Ev merkeze yakın, birçok yer yürüyüş mesafesinde. Daha evvel bir kaç geldiğimizde turistik yerleri gezmiştik; şimdi çocukla şehri farklı bir açıdan keşfetmeye başladık. Çocukla gezmenin bir avantajı yavaşlıyorsun ve ayrıntıları çocuğun gözüyle görüyorsun. Bu açıdan yetişkinler için de değerli bir keşif oluyor. Sokaklar, binalar ve insanlar için kendi hayal dünyasında ilişkilendirebileceği bir şey buluyorsa ilgisini çok çekiyor; yoksa isyan bayrağını çıkarıp "Sıkıldım; yoruldum ama ayaklarım çok acıdı. O kadar çok acıdı ki..." şeklinde mazeretlere maruz kalıyorum. Dikkatini dağıtamazsam eve kadar aynı şikayetler, dağıtabilirsem o yorgunluğundan şikayet eden çocuk gidiyor yerine dakikalarca aynı yerde hoplayıp zıplayabilen bir kız çocuğu geliyor. Dün Birmingham Kütüphanesine gittik. Bayağı büyük bir kütüphane, çocuk kısmına hayran oldum.
Oldukça büyük bir kütüphane ve kitaplar güncel, özenle seçilmiş ve yepyeni. Her kesimden insan olduğunu görüyorsunuz. Sadece Lina değil ben de büyülendim. Ertesi gün paskalya tatilinden dolayı etkinlik olduğunu öğrenince apar topar yine gittik. Önce canavar yapma etkinliğine katılıp bedava çocuk oyunu bileti çekilişine katıldık.
Canavar için o kadar özendi ki... Ufacık ayrıntılarla dakikalarca uğraştı. Sonra etkinlik için gelen çocuklarla oynadı. Önce "Anne, oynayalım mının Ingilizce'si nedir?" diye sordu. Sonra dili döndüğünce anlamadığında koşturup gelip bana sormaya başladı kelimeleri. Tam 3 saati aşkın bir süre birçok çocukla oynayıp anlaşmaya çalıştığını seyrettim. Günün sonunda yeni öğrendiği onlarca kelimenin yanında aslında başka birşey beni duygulandımıştı. Yetişkinlerin aksine çocukların hiç bir önyargı olmadan birlikte saatlerce oynamaları, arkadaş olmaları (anlaşmak için heryolu denemeleri) ve canları yansa bile sarılıp birbirlerini kırk yıllık dost gibi teskin edebilmeleri (Lina'nın oynadığı kız canını acıtınca bizimki sarılıp İngilizce ağlama deyişi hala gözümde)...
Bahar yeni bir başlangıç için güzel oldu. Bir yolculuk nasıl başlarsa öyle devam eder. Lina için de umarım bu hoş bir tecrübe olur.