7 Nisan 2016 Perşembe

Lina'nın Birmingham Maceraları - Giriş

Çok uzun süredir yazacak şeyler vardı ama vakit yoktu. Şimdi bir seneliğine uzaklaşmışken hem sevdiklerime yaşamı anlatmak hem de ileride Lina'ya tatlı bir hatıra kalması için anı blogu tutmaya karar verdim. Çok değil üç gün evvel vardık. Eşim sağolsun evle ilgili bürokratik bir çok işi halletmişti. Ama yine de evi çocukla yaşanacak duruma getirmek bir kaç günü buldu. Hala eksikler var ama en azından rutin oluşturmaya başladık. Tabii Lina'nın okulu ve bizim işler başlayınca rutini biraz değiştirmek gerekecek.
Buraya geldiğimizden beri Lina hiç olmadığı kadar çok yoruluyor. Ankara'da da dışarı çıkardık ama burada çoğu şey ona yeni ve birçok yere yürümek durumundayız. Ev merkeze yakın, birçok yer yürüyüş mesafesinde. Daha evvel bir kaç geldiğimizde turistik yerleri gezmiştik; şimdi çocukla şehri farklı bir açıdan keşfetmeye başladık. Çocukla gezmenin bir avantajı yavaşlıyorsun ve ayrıntıları çocuğun gözüyle görüyorsun. Bu açıdan yetişkinler için de değerli bir keşif oluyor. Sokaklar, binalar ve insanlar için kendi hayal dünyasında ilişkilendirebileceği bir şey buluyorsa ilgisini çok çekiyor; yoksa isyan bayrağını çıkarıp "Sıkıldım; yoruldum ama ayaklarım çok acıdı. O kadar çok acıdı ki..." şeklinde mazeretlere maruz kalıyorum. Dikkatini dağıtamazsam eve kadar aynı şikayetler, dağıtabilirsem o yorgunluğundan şikayet eden çocuk gidiyor yerine dakikalarca aynı yerde hoplayıp zıplayabilen bir kız çocuğu geliyor. Dün Birmingham Kütüphanesine gittik. Bayağı büyük bir kütüphane, çocuk kısmına hayran oldum.
Oldukça büyük bir kütüphane ve kitaplar güncel, özenle seçilmiş ve yepyeni. Her kesimden insan olduğunu görüyorsunuz. Sadece Lina değil ben de büyülendim. Ertesi gün paskalya tatilinden dolayı etkinlik olduğunu öğrenince apar topar yine gittik. Önce canavar yapma etkinliğine katılıp bedava çocuk oyunu bileti çekilişine katıldık.
Canavar için o kadar özendi ki... Ufacık ayrıntılarla dakikalarca uğraştı. Sonra etkinlik için gelen çocuklarla oynadı. Önce "Anne, oynayalım mının Ingilizce'si nedir?" diye sordu. Sonra dili döndüğünce anlamadığında koşturup gelip bana sormaya başladı kelimeleri. Tam 3 saati aşkın bir süre birçok çocukla oynayıp anlaşmaya çalıştığını seyrettim. Günün sonunda yeni öğrendiği onlarca kelimenin yanında aslında başka birşey beni duygulandımıştı. Yetişkinlerin aksine çocukların hiç bir önyargı olmadan birlikte saatlerce oynamaları, arkadaş olmaları (anlaşmak için heryolu denemeleri) ve canları yansa bile sarılıp birbirlerini kırk yıllık dost gibi teskin edebilmeleri (Lina'nın oynadığı kız canını acıtınca bizimki sarılıp İngilizce ağlama deyişi hala gözümde)...
Bahar yeni bir başlangıç için güzel oldu. Bir yolculuk nasıl başlarsa öyle devam eder. Lina için de umarım bu hoş bir tecrübe olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder