Yıllardan beri eşimle deli gibi gezeriz. Her yıl en az iki kez yurt dışı gezisini kendimiz planlar gideriz. İlk kez bu sene bizim bızdık yüzünden yurt içi gezisi bile planlayamadık. Evde bu kadar uzun süre oturmaya alışkın olmayan ben, bir ay evvel Ankara’ya yakın Bolu taraflarında yerler aramaya koyuldum.
Uzun uğraşlar sonunda Köroğlu dağları eteklerinde yer alan Kartalkaya yolu üzerinde olan Villa Neva butik otelinde karar kıldık. Seyahatimize görümcemle eşi de eşlik edecekti. Bizim kızla ilk tatilimiz olacaktı.
Araba yolculuğumuz gayet sakin geçti. Bizim kız uykuya dalmadan evvel beş dakika bağırıyor. Uyku vaktini araba seyahatine denk getirip, eline battaniyesini verip Jack Johnson müziği eşliğinde uyuttuk. Otel civarina varınca yolumuzu kaybedip durunca ve hararetli hararetli nasıl gideceğimizi konuşurken birden gözlerini kocaman kocaman açıp bize bakmaya başladı. Hiç öyle uyku mahmurluğumuz filan da yoktu. Onun halini görünce görüncemle arka koltukta gülme krizine tutulduk. Sonunda oteli bulduk ve otelin sahibesi bizi karşıladı. Yedi odalı otelimizde biz “Yeşil”, görümcemler yanımızdaki “Mavi” odaya yerleşti. Bizim odanın yanında da restoran ve lobi vardı. Seyahatten evvel çingencikler gibi üç günlük seyahat için bir dolu şeyler almıştım (listesi aşağıda). Gelir gelmez babasıyla yatağını bizim yatağın yanına kurup (uzun uğraşlar sonucu) ortamı hazırladım. Ortam dediğim mamaları için bir köşe, banyosu için malzemeler filan... Akşamüstü uykusunu iptal edip odasında oynamaya başladık. Bizimki fazla meraklı olduğundan yabancı bir ortama eğer alışmadan girerse etrafı incelemekten uykusunu kaçırıyor. O yüzden bir saat kadar odamızda oyalandık. Odaların banyoları nispeten küçüktü. Bebekle duşakabinde zor yıkanılır. Ben de banyosunu zarzor çapraz şekilde sığdırmıştım. Kovasını da duşakabin dışına koyup görümcemle yıkadık. Üstünü giydirip, emzirip mamasını verdim. Fakat yatağına koyar koymaz bağırmaya başladı. Farklı oda olmadığı için odayı da terkedemiyorum. Mecburen bizim yatağa kıvrılıp beklemeye başladım. İki üç sefer kalkıp teselli etmeye çalıştım. Ama bizimki bağırdıkça moralim dibe vurmaya başladı. Tatile niye geldik, bize tatil ne gerek diye içimden saydırmaya başlamıştım ki bebek sustu. Sessizce dışarı çıkıp restorana gittim. Odasına dinleyiciyi yerleştirmiştik. Restorandan da iyi çekiyordu. Şansımıza bebek o gece iyi uyudu ve biz de güzel rahat bir akşam yemeği yiyebildik.
Villa Neva demişken...
Bu arada otelin akşam yemeği, sabah kahvaltıları ve ikindi çayı fiyatına dahildi. İlk geldiğimizde enfes, mis gibi kokan bir ikindi çayı ile karşılandık. Mis gibi kokan poğaçalar, pastalar, börekler... Diyette olan görümcemin eşinin bile diyetini bozduracak kadar çok lezzetliydi. Akşam yemeği de bir aile sofrası gibi düzenlenmişti. Büyük bir masa etrafında tüm misafirler ve otel sahipleri oturmuştu. Yemekte başlangıç olarak sebze çorbası, ana yemek fırında marine edilmiş biftek vardı. Mezeler arasında soya ve barbekü soslu mantar, salata, yoğurtlu havuçlu ezme, barbunya vardı. Tatlısı ise bir çeşit şuruplu fındıklı kurabiye ve ev yapımı böğürtlenli dondurma idi. İkinci gün ise peynirli çorba (oranın yerel keş peyniri ile yapılmış) ve antrikot yedik. Tatlı olarak profiterol ile vişneli ekmek kadayı vardı. Tüm yemekler Ankara’da birçok lüks restoran ayarında hatta bence çok daha iyi yapılmıştı. Kahvaltıda da kendi tarifleriyle her gün farklı farklı reçeller, değişik peynirler ve zeytinler vardı. Vedat Milör buraya da uğrasa süper olur valla. Akşam yemeğinden sonra lobi tarafında alınıp film ya da konser kayıtlarını izleyebiliyorsunuz. Ortamı mumlarla ışıklandırıyorlar. Şömine de var. Kışın eminim çok daha romantik oluyordur. Ayrıca otelin manzarası da süper. Odalar önünde de şezlonglar var. Kitabınızı alıp manzaraya karşı okuyabilirsiniz. Çok tatlı köpekleri, acayip insan dostu kedileri, yakınlarında inekler, öküzler ile tam bir çiftlikte gibi hissediyorsunuz. Bebek ile gidilebilecek çok iyi bir yer. Çünkü bebeği uyutup dinlenebiliyorsunuz. Dinleyici her yerden çekiyor ve ortam güvenli. Çevresinde de yakın mesafelerde gidilebilecek bir çok yürüyüş yolu ve mekan var. Biz 15 dakika araba mesafesi uzaklığında bir gölete gidip yürüdük. Bebek olunca eskisi gibi uzun yürüyemiyoruz. Uykusu gelince ve Ergo baby’sinde uyuyamadığından mızıklanıyoruz. O yüzden geri döndük. Otelin tavsiyesi ile öğle yemeğine Özelcan adında doğa içinde bir yere gittik. Mekan salaş bir yer ve balığı ve sucuğu ünlüymüş. Yemek vasattı. Ona rağmen elimize saçma bir fiyat geldi (tek kişilik ufak bir tabak sucuğa 20 TL yazmak gibi). İtiraz edince fiyatı bayağı düştüler ama yine de ayrılırken kazıklanmış gibi hissediyorduk. Otelde çalışanlardan taze yumurta (20 adet ısmarlamıştık ama tavuklar 18 adet yumurtlamış o gün:)) ve fasülye aldık. İsterseniz güzel reçellerinden de alabiliyorsunuz. Bu arada otel sahibesi de bir yemek kitabı yazmayı düşünüyormuş. Bence iyi satar. En azından ben alırım herhalde. Ankara’nın sıcaklarında Bolu’ya gelip serin püfür püfür esen dağlarda tatil yapmanın keyfine vardık.
Bebekle tatile geri dönersek...
Bulunduğumuz sürece iyi uyudu sayılır. Ama akşamları bebeğin yatağı yanımızda olduğundan gerim gerim gerilip uyuyamadık. Bizimki sesten etkilenmese de eğer bizim sesimizi duyup görürse bağırıyor. Ağlıyor demiyorum bakın bağırıyor. Çünkü gözünden yaş bile gelmiyor. Amaç dikkat çekip kucağa alınmak. Bir de ha şimdi ağlıcak oteldekiler rahatsız olacak diye de gerildim bayağı. Kazasız belasız üç günü atlatınca çok mutlu oldum. Gezimiz genel olarak iyi geçmişti. Bizden başka otelde altı aylık bebeği olan bir aile daha vardı. Onlar bayağı yorgundu ve tatilden pek bir şey anlamamış görünüyordu. Bebeklerini ayakta sallayıp hamağa alıyorlarmış ama bebekleri hep huzursuzlanmış. Akşam yemeğini bile çarçabuk yiyip kalktılar. O bakımdan biz şanslıydık.
Dönüşte ise...
Uyku sorunumuz tekrar patlak verdi. Gündüz uyuyan bebek iki gecedir akşamları çatlayacak gibi ağlıyor. Yine Ferber uygulayalım dedim olmadı. Bebek perişan halde. Ben de iki gecedir alıp odasında kucağımda oturup sessizce bekliyorum. Sakinleşince yatağına alıyorum. Gezinin en kötü kısmı sanırım bu oldu. Umarım bundan sonraki akşamlarda olmaz. Olursa herhalde başka bir gezi planımız bu sene olamayacak.
Geziye bebekle ilgili götürdüklerim:
Bebeğin ilaçları: Carpol, demir ve D3 damlası, bepanten, hametan, pişik kremi, isilik ilacı, ateş ölçer, burun spreyi ve solusyonu, güneş ve yüz kremi, gülsuyu (her sabah uyandığında yüzünü gül suyu ile temizlerim)
Alt bezleri, ıslak mendik, alt açma örtüsü, pamuklar
Biberon, biberon temizleyicisi, mama kaşıkları, mama önlükleri (şu kullan atlardan), mutfak havlusu, şeffaf çöp torbası, mamaları, cam rendesi, kaşık, çatal, bıçak, süt sağma makinası, süt saklama kabı, mama tabağı
Yatağı, çarşafları, uyku tulumu, battaniyesi, yastığı
Ergo baby taşıyıcısı, puseti
Çorap, yün hırkası, poları, yazlık kışlık kıyafetler, güneş gözlüğü, şapkası, banyo havlusu, el havlusu
Banyo küveti, şampuanı, köpüğü, tası, kovası, yıkama bezi
Oyuncaklar, diş kaşıyıcılar
Ayaklı süzgeç (otelde mama ve biberonunu yıkayınca kurutmak için kullandım)
Dinleme cihazı, emzirme yastığı
Ayrıca Ipad’e birkaç bebek uygulaması koydum. Bizimki “Talking Tom” a bayılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder